MAVİ VATAN
İnsanlık tarihi, savaşların ve istilaların tarihidir.
Geçmişten günümüze milletler, ordular halinde farklı milletlere saldırmış ve
düşman ülkelerin kaynaklarını ele geçirmek adına kıyımlar yapmışlardır. Her
devlet, diğer devletin toprağına, toprağın üstünde yetişen tarım ürününe ve
yine toprağın altındaki madenlere sahip olmak amacıyla büyük mücadeleler
vermiştir. Bu koşullarda denizler; büyük orduları uzak ülkeleri işgal etmeye
götürmek ve o toprakları ele geçirmek adına ulaşımı kolaylaştırmak için kullanılan
bir yoldan fazlası değildir. Yunan topraklarını ele geçirmek isteyen Persler
için de, diğer ülkelerin kaynaklarını yağmalamak isteyen Vikingler için de
denizlerin önemi yalnızca budur. Türk milletinin binlerce yıllık askeri
geleneklerinde de donanmaya verilen önem-bazı dönemler haricinde- Türk
devletlerinin birer kara devleti kimliğine bürünmesinin en önemli izahıdır.
Binlerce yıl boyunca kara savaşlarındaki başarıları, Türk devletlerini
dönemlerinin en güçlü devletleri hâline getirmiştir. Fakat 16. yüzyılla
birlikte Avrupa'da yaşanan gelişmelerden sonra ortaya çıkan durum bize artık
savaşların, ülke sınırlarının ve dünya hakimiyetinin denizlerle ve denizlere
hakim olmakla ne derecede ilişkili olduğunu göstermiştir. Artık devletler
denizaşırı sömürgeler elde edebilecek, Hazar Denizi'nden Suriye'nin bir
kasabasını vurabilen askeri gemiler inşa edebilecek ve hatta denizlerin
tabanında sondaj yaparak doğalgaz çıkarabilen teknolojilere ulaşacaklardı.
Dünya değişmişti ve ayak uydurabilenler ona egemen olacaktı. Son birkaç
yüzyılla birlikte denizlerin artan önemini anlamamız adına Ünlü Siyaset Bilimci
Profesör George Modelski'nin Başat Güç(Dominant Power) teorisi önemli bir
kaynaktır.
Zorlu şartlar ve görevler içinde olduğumuz son yıllarda ise
ülkemiz için durum her ne kadar iç karartıcı olsa da her zorlu durumda olduğu
gibi yine önümüzde tarihi fırsatlar da vardır. Günümüz Türkiye'si çürümekte
olan sistemin hedef tahtası haline gelmiştir. Emperyalizm, Suriye'de Ypg'yi
mühimmat ve askeri bakımdan donatıp Türkiye'yi güneyden kuşatırken, Irak'ta
referandum yoluyla Kürdistan kurmaya çalışmakta ve 15 Temmuz'da askeri darbe
girişimiyle Atlantik sistemine bağlı siyasal iktidar belirlemeye çalışmaktadır.
Aynı emperyalizm bugün deniz sınırlarımıza göz dikmiştir. Türkiye ve KKTC'nin
21. yüzyıldaki kaderini belirleyecek olan Doğu Akdeniz'deki haklarımız ve
sınırlarımızdır. Emperyalizm bunun bilincindedir. Bu sebeple birkaç yıl önce
Yunanistan'da iktidara geldiğinde Hdp ve benzeri terör örgütleri tarafından "21.
yüzyılın en büyük devrimcisi, sosyalisti ve barış adamı" olarak Türkiye'de
de coşkuyla alkışlanan Alexis Çipras; Abd, Fransa, İngiltere ve İsrail gibi
emperyalist ülkelerle işbirliği yaparak Lozan'da sahip olduğumuz Mavi
Vatan'ımıza göz dikmiştir. Yunanistan bu süreçte emperyalistleri bölgeye
çağırmış, onlarla askeri tatbikatlar yapmış ve sondaj çalışmaları başlatmıştır.
Emperyalizm Türkiye'nin içinde bulunduğu zorlu koşullardan yararlanmak adına
deniz sınırlarımızı işgal etmektedir. Daha önce de bahsettiğim gibi zorlu
koşullar varsa bu koşulların yarattığı fırsatlar da vardır. Yıllardır
Yunanistan'la sınırları konusunda sorun yaşadığımız Münhasır Ekonomik
Bölge'mizin güvenliği için artık Türkiye lehine çözüm vaktidir ve Türkiye bunu
başarmak üzeredir. Yakın dönemde yaptığımız Mavi Vatan tatbikatı, KKTC ile
yapılan sondaj çalışmaları; teslim olmamanın, emperyalist sistemin tam
karşısına mevzilenmenin, mavi vatanımızın önüne koyulan Sevr'i reddetmenin
başlangıcıdır.
Öte yandan Akdeniz'deki sınırların ve kaynakların dışında
bırakılmaya çalışılmış bir diğer ülke olan Libya ile 8 Aralık 2019 tarihinde
yapılan "Libya Mutabakatı" ile deniz sınırlarımız hukuki açıdan
garanti altına alınmıştır. Türkiye artık hakkı olan sularda sondaj, tatbikat ve
her türlü tasarrufta bulunabilecek hukuki haklara kavuşmuştur.
Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz'in ifadesiyle; Anavatanda
artık hiçbir komutan, Yarbay Mustafa Kemal’in 25 Nisan 1915 tarihinde
Conkbayırı’nda 57. Alaya vermek zorunda kaldığı “Ben size ölmeyi emrediyorum”
emrini vermek durumunda kalmayacak. Düşmanı Anadolu’dan çok uzakta
durdurabileceğiz.
Bu süreçte Türk gençliğine düşen görev Atatürk'ün gençliğe
emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti'nin ve onun sınırlarının yalnızca toprak
sınırı olmadığını kavramak ve bu bilinçle emperyalizme karşı mücadele vermenin
milleti adına büyük bir görev olduğunu bilmektir.
GÖKAN ERDEM
İİBF
Yorumlar
Yorum Gönder